"Hadisçilere 3 Soru" İsimli Video'ya Cevap Verir misiniz?

Bu yazımızda "Gürkan Engin" isimli YouTube kanalı üzerinden yayımlanmış "Hadisçilere 3 Soru" isimli videoya farklı kaynaklardan topladığımız yazılar ile cevap vermeye çalışacağız.

Öncelikle videoyu izleyelim ve soruların cevaplarını paylaşmaya başlayalım...



Videoda Ehl-i Sünnete Yönlendirilmiş Sorular

Soru 1 - "Ali İmran suresi 7. ayette, muhkem (kesin anlamlı) ve müteşabih (benzer anlamlı) ayetler anlatılır. Müteşabihin anlatıldığı bu ayet de, "müteşabih" yani birden çok şekilde anlaşılacak şekilde indirilmiştir.

"Müteşabih'in anlamını sadece Allah mı bilir; yoksa Allah ile beraber ilimde derinleşmiş olanlar da bilebilir" mi? Ayet, her iki şekilde de anlaşılabilecek şekildedir. Şüphesiz bu anlamlardan biri doğrudur ve hangi anlamın doğru olduğunu Kuran bütünlüğü ile anlayabiliriz.

Bu, Kuran'ı anlamak için Rasul'ün açıklamasına gerek olduğunu savunanların cevap veremedikleri bir sorudur. Çünkü rivayet kitaplarında, bu ayetin nasıl anlaşılacağına dair Rasul'e ait bir hadis yoktur!"

Cevap 1 - Hz. Peygamber (asm) Efendimiz, Kuran’ı her zaman açıklamamıştır. Çünkü o dönemde Kuran ayetleri belli olaylar üzerine indiğinden zaten anlaşılıyordu.

Anlaşılmayan konular varsa o konularda açıklama yapıyordu. Veya anlattığı bir hakikati ayetlerle destekliyordu.

Peygamberimizin açıkladığı ayetler Hadis kitaplarında Tefsir başlığı altında toplandığı gibi, bu konuda müstakil eserler de yazılmıştır.
Bununla beraber, Peygamber Efendimizin konuşmaları, hal ve hareketleri, tavırları; özetle onun hayatı, Kuran'ın canlı tefsiridir.
İlave bilgi için tıklayınız:
Diğer müteşabih ayetler gibi, bu ayet de belirtilen yönüyle neden müteşabih olmasın?
Belki de bunun şöyle bir hikmeti vardır:
Eğer, diğer ihtimal olmadan, ilimde rasih olanlar müteşabihatın manasını bilir şeklinde anlaşılsaydı, bu durum “benim ilimde rusuhum var dolayısıyla ayetten anladığım doğrudur”, gibi iddialara yol açabilirdi. Ama Allah’tan başkasının müteşabihatı tam bilmediği ihtimalinin de olması, alimleri hem tevazuya hem de ihtiyatlı olmaya davet etmiş sayılabilir." (1)
Soru 2 - "Bakara suresi 106. ayet, en çok istismar edilen ayetlerden biridir. "Daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir AYETİN hükmünü kaldırmaz veya unutturmayız" ayeti ile, din adamları Kuran'da anlamadıkları veya işlerine gelmeyen pek çok hükmün neshedildiğini/hükmünün iptal olduğunu savunmuşlardır. Aslında, Kuran'da AYET kelimesi tekil formu ile hiç bir yerde Kuran ayeti anlamında kullanılmaz. Kuran'da AYET kelimesi, tekil formu ile, sadece delil, işaret, mucize anlamlarında kullanılır. Bununla beraber, Bakara 106'da geçen AYET kelimesinin Kuran ayeti mi; yoksa delil, işaret, mucize anlamında mı kullanıldığını anlamak isteyen ve "Kuran'ı Rasul açıklar" diyen kişilerin ciddi bir sorunu vardır. Bakara 106'da geçen AYET kelimesinin hangi anlamda kullanıldığına dair Rasul'e ait olduğu iddia edilen bir hadis yoktur!"

Cevap 2 - "Her iki mana da uygun olabilir.
Konu, Kuran’ın camiiyyeti içinde ele alınabilir. Ayetler birbirine aykırı olmayan pek çok manayı bünyesinde barındırabilir.
Bir tefsir veya yorum, Arap dili kurallarına, belağat kaidelerine, ayetin siyak ve sibakına, Kuran’ın bütünlüğüne, temel İslami prensiplere uyuyorsa doğru sayılmasında bir engel yoktur.
Bir de Kuran’da ayet kelimesi müfret (tekil) olarak geçtiğinde daha çok mucize, delil, ibret manasında kullanılmıştır. Çoğul olarak ise (ayat) daha çok Kuran ayeti manasında kullanılmıştır." (2)
Soru 3 - "40. sure ile 46. sure arasında bulunan 7 surenin ilk ayetleri HA-MİM hurufu mukattalarından oluşur. Yine, Kuran'ı açıkladığı söylenen ve Allah Rasul'üne ait olduğu iddia edilen hadislerde, HA-MİM harflerine dair hiç bir açıklama yoktur!"
Cevap 3 - Peygamber Efendimiz (asm) sadece 40. sure ile 46. sure arasında bulunan huruf-u mukattalarını değil, hiçbir huruf-u mukattaa'yı tefsir etmemiştir. 
"Bu Huruf-u mukattaa harflerin hikmet ve özellikleri de kısaca şöyledir:
1. Bu harfler Kur’ân’ın îcâzını ve mucizeliğini gösterir. Yani, Kur’ân’a, ilk nâzil oluşundan bu zamana kadar hiçbir insan eli karışmadığı gibi, bundan sonra da karışmayacaktır. Ayrıca Kur’ân’ın bir harfinin dahi taklidi mümkün olmamıştır ve olamayacaktır.
2. Bu harfler İlâhî bir şifredir. İnsan aklı onun mânâsını anlamaya güç yetiremez. Bu şifrenin anahtarı sadece Peygamber Efendimiz'dedir (a.s.m.). Yani bu harflerin mânâsını tam olarak ancak Peygamberimiz (asm) bilir ve anlar. Bu da Peygamberimiz (asv)'in çok üstün bir zekâ ve anlayışa sahip olduğunun bir alâmet ve işaretidir.
3. Cenab-ı Hak bu harflerle has kullarından bazılarına birtakım mânevî işaretler de vermiştir. Yani “Ehl-i velayet, ehl-i tahkik seyr ü sülûk-i rûhâniyeye ait çok muamelât-ı gaybîye işâratını onlarda bulmuşlardır.” Zaten tefsirlerde bu harflere bazı mânâlar verilir ki, müfessirler, “Bunun mânâsı böyledir” dememişler, sadece te’vil gibi birtakım işaretlerde bulunmuşlardır. Meselâ, elif-lâm-mîm’e “Elif-Allah“, “lâm-Cebrail“, “mîm-Muhammed” mânâsını vermişlerdir. Yâni, “Kur’ân-ı Kerim, Allah tarafından, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla Muhammed’e (a.s.m.) indirilmiştir. (İşârâtü'l-îcâz, s. 32-35.)
Huruf-u muakattaa'nın gerek okunması, gerekse yazılmasının maddî ve manevî pekçok tesir ve faydaları vardır.
Abdullah bin Mes’ud’un (r.a.) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
“Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa, onun için bir sevap vardır. Her sevap da on misli kadar artar. ‘Elif-lâm-mîm’ bir harftir, demiyorum; ‘elif’ bir harf, ‘lâm’ bir harf, ‘mîm’ de bir harftir.” (Tirmizi, Sevabu'l-icaz, s. 32-35)
Huruf-u mukattaa'nın mühim bir özelliğini de Bediüzzaman Hazretleri mealen şöyle ifade eder:
"Bu harfler okunur veya yazılırsa maddî ilâç gibi tesir ettiği gibi, daha bir çok maksatlar için de fayda verir." (Latif Nükteler, s. 35)" (3) 
KAYNAKLAR:
1. sorularlaislamiyet.com/hz-muhammed-butun-ayetleri-her-zaman-aciklamis-midir
2. sorularlaislamiyet.com/hz-muhammed-butun-ayetleri-her-zaman-aciklamis-midir
3. sorularlaislamiyet.com/huruf-u-mukattaa-elif-lam-mim-hakkinda-aciklama-yapar-misiniz

NOT:
Videodaki soruların cevabının sitemizde paylaşıldığını Gürkan Engin'e haber verdikten sonra, bize yanıtı şu oldu:
Yanıtınız için teşekkür ederim. Yalnız verdiğiniz cevaplarla benim haklı olduğumu desteklemiş oluyorsunuz. Ben zaten videoda, Kuran'dan çıkan bu üç önemli soruya hadislerde hiç değinilmemiş diyorum. Hadislerle bu soruları yanıtlayamazsınız diyorum...
Kendisine -birçok sünnet inkarcısının aksine- nezaketli tavır sergilediğinden dolayı teşekkür ederiz.
Fakat nezaket -din hususunda- her şeyi çözemiyor. Nice nezaketli insanlar vardır ki, ayeti okutursun, fail ile meful'ü ayıramaz. Kendisine şu sözlerimizi iletmek istiyoruz:
Evvela, videoya cevap olarak paylaşılan bu yazının yazarı biz değiliz, kaynağı yazının aşağısında gösterilmiştir. İkincisi, bu üç sorunun cevabının sünnette olmaması Peygamberimizin (asm) Kuranı hiç açıklamadığı, hadislerin yetersiz olduğu anlamına gelmez. Peki bu soruların cevapları neden hadis-i şeriflerde yok? Çünkü bu sorular Efendimiz (asm) tarafından cevaplanmaya layık sorular değildir. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
1. Kuran-ı Kerim belağatıyla her dervrin şairine, alimine diz çöktüren bir kitaptır. Allah (cc) kelamında tek bir kelimeyle birkaç farklı versiyonda anlaşılabilen ve -Arap dili kurallarına, belağat kaidelerine, ayetin siyak ve sibakına, Kuran’ın bütünlüğüne, temel İslami prensiplere uyduğu taktirde- her şekliyle de doğru olan ayetler kullanmıştır. 600 sayfalık bir Kitabın her zamana hitap ediyor oluşunun sebeplerinden biri de bu olsa gerek.
Aynı metod (az kelimeyle çok şey ifade etme metodu) birçok ayette olduğu gibi, Ali-İmran suresinin 7. ayetinde ve Bakara suresinin 106. ayetinde de kullanılmıştır.
  • Ali-İmran suresinin 7. ayetinde Rabbimiz müteşabihatın anlamını hem "sadece Allah (cc) bilir" mesajını, hem de "sadece Allah (cc) ve ilimde rasih olanlar bilirler" mesajını aynı ayette, aynı kelimelerle beyan etmiştir.
  • Bakara suresi 106. ayette ise Rabbimiz (cc) hem "ayetleri unutturursak..." mesajını, hem de "mucizeleri unutturursak..." mesajını yine aynı kelimelerle beyan buyurmuştur.
Gürkan Enginin sorularını bu şerçevede değerlendirirsek, şu sonuca varabiliriz:
"Müteşabih'in anlamını sadece Allah mı bilir; yoksa Allah ile beraber ilimde derinleşmiş olanlar da bilebilir" mi?" sorusu; ve aynı zamanda "Bakara suresi 106. ayette geçen "ayet" kelimesi mucize mi, yoksa Kuran ayeti mi anlamındadır?" sorusu Kuranın belağatından habersizce sorulmuş bir sorudur ve bu soru hadisleri yetersiz göstermekle değil, Kuranın az kelimeyle çok anlam ifade etme mucizesini küçük düşürmek, Kuranı bir anlama mahkum kılmakla sonuçlanacaktr.
Peki, şöyle bir soru ortaya çıkıyor:
Aynı ayet, müteşabih ayetlerin anlamlarını hem "sadece Allah (cc) bilir" mesajını, hem de "sadece Allah (cc) ve ilimde rasih olanlar bilirler" mesajını içinde barındırabilir mi? Bu halde çelişki ortaya çıkmaz mı?
Bu soruyu sormak da Kurandan habersizliğin bir göstergesidir. Size iki ayet sunalım ve çelişip çelişmediklerini soralım:
"...Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir." Nisa suresi, 139. ayet 
"...Halbuki asıl izzet, ancak Allahın, Peygamberinin ve müminlerinindir"   Munafikun suresi, 8. ayet
Bu ayetler çelişiyor mu? Elbette ki Hayır! Gerçek olan, çeliştiği düşünülen ayetleri beraber değerlendirmektir (ve hüküm ayetleri iseler, nesh edilip edilmediğine bakmaktır).
Aynı şekilde Ali-İmran suresi 7. ayette ve Bakara suresi 106. ayette de benzer durum yaşanmaktadır ve ayet her iki şekliyle de doğrudur.
O halde Rasul açıklasın adı altında, Rasulullahın (asm) Kuranın bir mucizesini (az kelimeyle çok şey ifade etme mucizesi) imha etmesini beklemek düşünülemez!
2. Huruf-u Mukattaa ayetlerinin açıklamasını da Rasulden beklemek doğru değildir. Zira bu ayetleri Allah ile Rasulü arasında bir şifre olarak algılayanlar da olmuştur. Genel bilgi almak için ise, bu müteşabih ayet olan huruf-u mukattaayı açıklayan rasih alimlere baş vurmak zorundayız. Onların görüşleri de "Cevap - 3" başlığı altında toplanmıştır.

2 yorum:

  1. selamün aleyküm,
    öncelikle zaman ayırıp böyle bir yazı yazdığınız için teşekkür ederim.şahsi kanaatim bugünün ilim ve düşünce adamlarının problemi tartışmaktan kaçınmalarıdır.Herkes kendi fikrinin doğru ve gerçek olduğunu söylemekte,ancak karşı tarafın argümanlarını dinlememektedir.Bu da yapıcı bir eleştiriyi engelleyip doğru ve güzel olana ulaşmamızı engelliyor.
    Biraz uzattım ancak hem Gürkan Bey'in videosunu seyrettim hem de sizin yazınızı okudum.Maalesef yazınızda sorulan soruların karşılığını bulamadım.Kendimce düşündüğümde o devirde yaşamış olsaydım Allah Resulu bana müteşâbih ayetlerden bahsetseydi O'na ilk soracağım soru "Bu ayetler hangileridir" demek olurdu.Rivayetlerden anladığımız kadarıyla böyle bir hadise yok.Uzun lafın kısası videodaki sorulara tatmin edici cevaplar verilmemiş.Umarım bu siteyi tekrar kontrol ettiğimde yeni ve doyurucu bir cevapla karşılaşırım.
    selametle

    YanıtlaSil