"Sahabe, Din ve Peygamberden Hadis Naklederken Adildir, Görüşünün İncelenmesi" İsimli Videoya Cevap Verir misiniz?


Video biraz uzun olduğu için, iddiaları tek tek cevaplayacak, videoda ortaya atılan yanlış bilgilerin doğrularını paylaşacağız.

İddia 1:
"Hakim gelenek Kuranı yetersiz görüyor, hadislerin de dinde kaynak olduğunu söylüyor. Mesele Kuran olunca, işimiz kolay. Neyin Allahın hükmü olup, neyin olmadığını hemen anlayabiliriz. Mesele hadisler olunca ise, elimizde bir sürü kaynak var. Bunların net sayısı ve hangilerinden sorumlu olacağımızı bilen yok".

Cevap 1:
Bu iddia, artık klasikleşmiştir. Ehl-i Sünnet, Kuranı yetersiz görmemektedir, bilakis Kuranda 2. kaynak olarak gösterilen Rasulullah (asm)'ı değersizleştirmemekte, postacı yerine koymamakta, O'na gereken hürmeti göstermektedir. Rasulullah Efendimizin (asm) de dinde kaynak olduğunu gösteren ayetlerden bazıları şu ayetlerdir: 
Nisa, 4/59, Nisa, 4/65, Nisa, 4/80; Haşr, 59/7; Ali İmran, 3/31; Ahzap, 33/36.

Hadislerin sayısının net olmaması konusunun izahı için bir örnek verelim:

Farzımuhal susuzluktan ölmek üzere iken bir göl bulduk diyelim.
1. Gölün suyunun tatlı olduğuna emin olduk.
2. Gölün içinde tehlikeli bir şeyin olmadığını öğrendik.

Demek, su tatlı ise, ve içinde zararlı bir şey yok ise, suyu güzelce kullanabilir, tüketebiliriz. Gölde kaç litre suyun olduğunu araştırmaya gerek yoktur. Daha doğrusu, suyu kullanabilmemiz için, böyle bir araştırmanın önemi de yoktur.

Aynı şekilde göldeki su misali -tabiri caizse- "hadisin suyu tatlı ise" (yani senedinde bir problem yok ise, senedi sağlam ise) ve "hadis suyunun içinde zararlı bir şey yok ise" (yani metinde bir problem yok ise, metin şaz değil ise) "hadis deryasında kaç litre su olduğu" (yani hadislerin sayı) önemli değildir.

Hadisler farklı muhaddisler tarafından toplandığı için sahih, hasen, zayıf gibi tasniflerde sayıların farklı olması tabiidir. Hadislerin sahihlik kriterleri muhaddise göre –az da olsa- farklılık arz edebilir. Ama sonuçta başka hadislerle ve başka delillerle birlikte desteklenebilir.

Peki, Kuranın detaylı olması hakkındaki ayetleri nasıl anlamalıyız?

Bir öğretmen düşünün. Bu öğretmen, öğrencilerine birer ders kitabı veriyor, bu ders kitabının detaylı olduğunu ve sınav sorularını bu kitap doğrultusunda hazırlayacağını bildiriyor. Kitabı açıp içine bakan öğrenci, her dersin sonunda "Konuda bahsi geçen falan şey hakkında bilgi edinmek için şu kaynağa müracaat edin" yazısının olduğunu görüyor.

Sınav günü geldiği zaman öğrencilerden kimisi tüm sorulara doğru cevap verdiği halde, bazıları birçok soruyu yanıtlayamıyor.

Tahmin edin bakalım tüm soruları doğru cevaplayanlar kimler? Evet, her dersin sonundaki kaynağı da öğrenen kimseler.

Şimdi soruları cevaplayamayan öğrencilerin, "Hocam, bu sınav adaletsiz. Kitap deyaylıdır, dediniz, ama birçok detay yoktu" deme hakkı var mı? Elbette ki hayır.

O kitap detaylı idi. Kitabın detayı ise, detayı öğrenilebilecek kaynağı gösteriyor oluşunda idi.

Aynı şekilde Kuran da detaylıdır. Genel prensipleri açıklar, detay için ise Rasulullaha yöneltir. Kitabın detayı işte budur!

İlave bilgi için tıklayınız:
Sünnetin Bağlayıcılığı, Delil Olup Olmaması Hakkında Bilgi Verir misiniz?

İddia 2:
"İsnada önem verildiği iddia ediliyor. Fakat Buharinin sahihinde senedi verilmemiş veya eksik verilmiş birçok hadis vardır".

Cevap 2:
İmam Buhari (ra)'in hadis kitabındaki senedi zikredilmemiş hadisler muallak hadislerdir. Buharinin kitabındaki muallak hadisler iki kısımdır.

1. Bu kısımdaki muallak hadisler kitabta birkaç yerde geçen hadislerdir. Mesela "X eylemini yapın" hadisi 3 yerde geçiyorsa, Buhari, ilk geçtiği yerde senedini zikreder, daha sonraki yerlerde ise -kitabın hacmini kabartmamak için- senedini zikretmez. Bu tür muallak hadisler için Buhari tenkit edilemez.

2. İkinci kısımdaki muallak hadisler ise, Buharinin sahihlik kriterlerini taşımayan hadislerdir. Buhari, konu ile ilgisi olduğu için onları kitabına almış, fakat zaafına dikkat çekmek için senedini hiçbir yerde zikretmemiştir. 

Video sahibi bu meseleyi bile bilmediği ve "Buhari bu hadislere tamamen güvendiği için senetsiz bırakmıştır" yalanını Ehl-i Sünnete yamadığı halde, hala hadis konusunda konuşabiliyorsa, ne diyelim. 

İddia 3:
"Sahabeden kast ettikleri de, Allah Rasulunun arkadaşı, Onunla beraber olan kişiler olmuyor çoğu zaman. Allah Rasulunü gören herkes, pratikte, uygulamada sahabe olarak kabul ediliyor".

Cevap 3:
Bu iddia baştan başa yanlıştır. Kimsenin, her halükarda Rasulullahı (asm) gören sahabedir, dediği yoktur. Böyle görüşler olsa da, ulema arasında kabul görmemiştir.

Eğer bu şekilde düşünürsek, imansız gittiği Tebbet suresi ile tescillenmiş olan Ebu Leheb, Peygamberimizi gören yahudiler, Mekke müşrikleri de sahabe olmak zorundadırlar. Bu düşünceyi hangi akıl sahibi kabul eder?

Peki, sahabe aslında kimdir?

Dediğimiz gibi, bu konuda birçok fikirler ortaya atılmış, fakat bir kısmı ulema arasında -ya çok dar kapsamlı, ya da çok geniş kapsamlı olduğundan- kabul görmemiştir. Ehl-i Sünnet alimleri arasındaki en makbul görüşü, Hafız İbn-i Hacer el-Askalani, "El-İsabe" isimli eserinde bildirmiştir:

Sahabeler, Peygamberimize iman eden, müslüman iken Onu gören ve müslüman olarak vefat edenlerdir.

İlave bilgi için tıklaynız:
Sahabenin Tanımı Nedir?

İddia 4:
"Ehl-i Sünnet, sahabeyi öven ayetleri mutlaklaştırıyor ve tümünün adil olduğunu söylüyor. Mesela, Tevbe suresi, 100. ayetini kullanıyorlar. Fakat bir sonraki ayetin ifadesine göre, Rasulullah zamanında yaşayan her kes adil değil, sahabenin bir kısmı münafıktır".

Cevap 4:
Sahabeyi öven tek ayet, bilindiği gibi, Tevbe, 9/100 değildir. Diğer bazı ayetler şunlardır:
Bakara, 2/143; Ali İmran, 3/172, 173; Haşr, 59/8, 9; Enfal, 8/74.

Sahabeyi öven ayetlerin kendileri mutlaktır, Ehl-i Sünnetin bu ayetleri mutlaklaştırdığı yoktur. Ayrıca, sahabenin tümünün adil, doğru sözlü olduğunun delillerinden biri de, Haşr, 59/8 ayetidir:

لِلْفُقَرَاء الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِن دِيارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

"Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir."

Ayette geçen "صَّادِقُونَ" kelimesinin anlamı, doğru sözlü, doğru konuşan, demektir. Her ne kadar ayet muhacirlerden bahsetse de, muhacirin, ensarın ve diğer sahabelerin Allah (cc) katında aynı olduğunu (Tevbe, 9/100) biliyoruz. Bu yüzden tüm sahabe adildir, görüşünün yanlış tarafı yoktur.

Peki, sahabelerin bazıları münafıklarsa, onlara nasıl güvenebiliriz?

Bu soruyu soranlar, bilerek veya bilmeden mantık hatası yapmaktadırlar. Nedeni ise, şudur:

Sahabeler, Peygamberimize iman eden, müslüman iken Onu gören ve müslüman olarak vefat edenlerdir.

Münafıklar, gerçekte müslüman olmadıkları halde, kendilerini müslüman gibi gösteren kişilerdir.

Sahabe dediğimiz zaman, baştan başa müslüman, İslama hizmet eden bir hayat düşündüğümüz halde, münafık dediğimiz zaman zahirde müslüman gibi olsa da, batinde kafir olan birini düşünürüz. 

Örnek verecek olursak, Medine halkı bir alfabedir. Sahabeler sessiz harfler, münafıklar ise sesli harflerdir.  Yani, farklı farklı şeylerdir. 

Şimdi, "sahabelerin bazıları münafıklarsa, onlara nasıl güvenebiliriz?" sorusunu örneğimizdeki gibi sorarsak, ne kadar saçma olduğu anlaşılacaktır. Sessiz harflerin bazıları sesli harflerse, nasıl oluyor da telaffuz zamanı bir engele takılıyor?

Hiç bir harf sessiz iken sesli olabilir mi? Hiç bir kitap ingilizce iken, almanca olabilir mi? Olamaz. Aynı şekilde bir sahabenin münafık olduğunu söylemek de çok saçma olacaktır. Doğrusu, şöyle olmalıdır:

Sahabelerin içine münafıklar karıştığı halde, neden hiç biri cerh ve tadile tabi tutulmuyorlar?

Bu iddianın cevabı, aşağıda detaylı olarak verilecektir.

İddia 5:
"Hadislere göre, Rasulullah (asm) Medinedeki münafıkları tanıyor. Fakat ayet, "... Sen onları bilmezsin, Biz onları biliriz..." diyor".

Cevap 5:
Kimlerin münafık olduğu, bir gaybi bilgidir. Kuranın ifadesiyle, Allahtan (cc) başka kimse gaybı bilemez. Peki, bu durum, Peygamberimizin (asm) münafıkların kim olduklarını bilmesine engel midir?

Cinn suresi, 26-27. ayetlerde şöyle buyurulmuştur: 
O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği resuller başka...
Bu ayete göre, Allah, dilediği gaybi bilgiyi Peygamberimize de bildirebilir. Mesela, örnek için Tahrim suresi, 3. ayete bakılabilir.

Öyleyse, Peygamberimizin (asm) münafıkların kim olduklarını bilmesi, Kurana aykırı değildir. Sırf hadis düşmanlığından ötrü, bu hadisin Kuranla çeliştiğini -ki çelişmediği ortada- iddia eden kimselerin mantığına göre, Kuranda da (haşa) çelişki vardır. 

Size iki ayet sunalım ve çelişip çelişmediklerini soralım:
"...Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir." Nisa suresi, 139. ayet 
 "...Halbuki asıl izzet, ancak Allahın, Peygamberinin ve müminlerinindir"   Munafikun suresi, 8. ayet
Huzeyfe hadisinin Kuranla çeliştiğini söyleyen mantık, bu iki ayetin de çeliştiğini (haşa) söylemek durumunda kalacaktır. Demek her şey, zahirdeki gibi değildir. Ayet ve hadisleri beraber değerlendirmek gerekecektir.

Örnek verecek olursak,

Derslerinde kötü olan öğrenciye, öğretmeni, "sen asla karnende pek iyi alamazsın" dedikten bir müddet sonra, öğrenciyi sevdiği için, veya yıl sonuna doğru öğrenci derslerinde başarı gösterdiği için pek iyi verebilir. Bu durumda, çelişki yaşanmış olmaz. Şartlar değişmiştir.

İddia 6:
"Bu hadis, sahabenin bir kısmının münafık olduğunu söylüyor. Daha sonra, Huzeyfe (ra) listeyi hiç kimseye vermiyor, kimse de kimin münafık olup, kimin olmadığını bilmiyor".

Cevap 6:
Hadis, sahabenin bir kısmının münafık olduğunu değil, Medine halkının bir kısmının münafık olduğunu söylemektedir. Detaylı bilgi için, Cevap 4'e bakabilirsiniz.

İddianın, "kimse münafıkların kim olduğunu bilmiyor" kısmı hatalıdır. Bu hatalar, hadisin tamamının verilmemesinden ve sadece bu hadis üzerinden yürümekten yaranmaktadır.

1. Hadisin tam metni şöyledir:
Zeyd b. Vehb el-Cühenî anlatıyor:

Münafıklardan biri öldü, Huzeyfe cenaze namazına katılmadı. Bunun üzerine Ömer, ‘Bu da onlardan mıdır?’ diye sorunca Huzayfe “Evet” diye cevap verdi. 

Bu defa  Ömer: ‘Allah aşkına ben de onlardan mıyım?’ diye sormaya başladı. O ‘hayır!’ dedi ve ekledi, ‘Yemin olsun senden sonra artık bunları hiç kimseye anlatmam’”( bk. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 8/637; Ebu Bekir el-Hallal, e’s-sünne, babu munakehati’l-Murhile; İbn Hacer, Mukaddime, s.404; Kenzu’l-Ummal, 13/344).
Şimdi, bu hadis üzerinde bir tahlil yapalım:

Hadis, Huzeyfenin (ra) bir cenaze namazına katılmaması üzerine, Hz. Ömerin, ‘Bu da onlardan mıdır?’ diye sormasını da anlatmaktadır. Hz. Ömer, ‘Bu da onlardan mıdır?’ diye soruyorsa, Huzeyfenin daha önce de bir kısım cenazelere katılmadığı, ve bunun sebebinin, ilgili cenazelerin münafıklara ait olduğu gerçeğini anlattığını öğreniyoruz. 

Demek, Hz. Huzeyfe, listeyi kimseye vermese de, tavırları ile münafıkların kimler olduğunu diğer sahabelere de göstermiştir. Bu olayın gizli olmadığının başka bir delili, hadisi nakleden ravinin Hz. Ömer değil, Zeyd b. Vehb el-Cühenî olmasıdır.

O halde diyebiliriz ki, münafıklar diğer sahabeler tarafından da biliniyordu.

2. Münafıkların kimler olduğunu anlamak için, sadece Huzeyfe (ra) listesi gerekmemektedir. Münafıkların bütün özellikleri Kuran-ı Kerimde Rabbimiz tarafından bildirilmiştir. 

Rabbimiz bu özellikleri bildirdiği halde, münafıklar Kuranda anlatılan özelliklerini gizleyemediler. Bunun delili de, eğer gizleyebilecek olsalardı, Kuran bu özellikleri anlatmazdı.

Peki, münafıkların özellikleri nelerdir? 

- İslâm toplumu içinde fesatçıdırlar. "Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiğinde; "biz ıslah edicileriz" derler", (Bakara, 2/9-13). "Müslümanların inandıkları gibi inanın, diye örnek verilince; "biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" diye itiraz ederler. İnananlarla yanyana gelince de; "sizinle beraberiz" derler. Fakat reisleri ve şeytanlarıyla başbaşa kalınca; "biz onları aldattık" diye alay ederler" (Bakara, 2/13-15).

- Namaza da üşene üşene kalkarlar (Nisâ,4/142-3). İnsanları Allah yolundan döndürmek için yalan yere yemin ederler (Mücadele, 58/14; Münâfıkûn, 63/2).

- Münafıkların kalbi verimsiz toprak gibidir (A'raf, 7/58), menfaatlerine göre şekil alırlar, dönektirler (Nisâ, 4/141; Ankebût, 29/10-11) Asr-ı Saadetteki münâfıklara; "Hz. Peygamber'in yanına gelmeden önce sadaka verin de öyle gelin." denildiğinde bunların, menfaatlarına dokunduğu için, kaçtıkları tesbit edilmiştir. (Mücâdele, 58/13).

- Kur'an-ı Kerim âyetleriyle alay ederler (Nisa, 4/140);  

- İslâm toplumu içinde yalan-yanlış uydurma haber yayarlar (el-Ahzâb, 33/60-61);  

- Cihada çıkacaklarını yemin ile ifade ettikleri halde iş fiiliyata dökülünce kaçarlar (Nûr, 24/63); düşman korkusundan ölüm baygınlığına düşer (Münâfıkûn, 63/19); böyle bir ortamda kaçacak delik ararlar (Tevbe, 9/57). 

Daha birçok özelliklerini görmek, ve bu özelliklerin iktibas yapıldığı kaynağa ulaşmak için buraya tıklayınız.

O halde, Kurandaki münafık özelliklerini taşıyan herkes, sahabenin, tabiinin gözünde de münafıktır, itibar edilmiyordu. Her halde, Kuranda bu kadar meth edilen sahabe, bu özellikleri taşıyanları göremeyecek kadar beceriksiz değildir.

İddia 7:
"O halde, hadis rivayet eden sahabelerin bir kısmının münafık olduğunu bildiğimize göre, hadislere nasıl güvenebiliriz? Ya bir kısım raviler, münafıklardansa? Şayet, sahabe de cerh ve tadile tabi tutulsaydı, hadislere güvenebilirdik... Akıl şunu da söylüyor, münafıklar dine zarar vermek istiyorlar. O halde onların ne kadar uydurmayı hadis diye rivayet ettikleri düşünülemez!"

Cevap 7:
Üçüncü defa söylüyoruz ki, "sahabelerin bir kısmının münafık olduğunu" söylemek yanlıştır. Detay için Cevap 4'e bakabilirsiniz.

Hadis nakledilirken zincir şöyle kurulur:

Rasulullah (asm) - Sahabe - Tabiun - Tebe-i Tabiun - ...

O halde, iddiaya göre, kırılma noktası, "Sahabe - Tabiun" kısmında gerçekleşiyor.

Peki, her şey anlatıldığı gibi mi? Münafıklar hadis nakletmiş mi?

Arka plana inelim.

Cevap 6'da anlatıldığı üzere, sahabelerin ve tabiun'un münafıkları bilmemesi, düşünülemez. Peki, tabiun, münafık olduğu açıkca bilinen kimselerden, hadis alır mıydı?

Düşünün, bir hadis almak için sahabenin sohbetine gidiyorsunuz. Yolda, Kurandaki birkaç özelliği taşıyan ve Huzeyfenin (ra), arkasında namaz kılmadığı X isimli kişiyi gördünüz. Ondan hadis alır mıydınız?

Evet, almazdınız. Peki, canlı olarak Rasulullahın terbiyesinden geçmiş Hz. Ebubekir, Hz. Ömer (ra) zamanında yaşamış tabiun efendilerimizin, bu kadar ferasetsiz olduğu düşünülebilir mi?

Kısacası, sahabe tabakasını -tabiri caizse- tabiunun kendisi cerh ve tadil etmiş, münafıklardan hadis almamıştır. 

"Akıl şunu da söylüyor, münafıklar dine zarar vermek istiyorlar. O halde onların ne kadar uydurmayı hadis diye rivayet ettikleri düşünülemez!" iddiasına gelince:

Zaten yukarıda anlatıldığı üzere münafıklardan hadis gelmemiştir. -Tüm gerçeği bir kenara bırakarak, bir anlığına- münafıklardan hadis geldiğini düşünürsek, bu da iddia sahiplerini yalanlayacaktır. İddiada, münafıkların tahmin edemeyeceğimiz kadar çok hadis rivayet ettikleri düşüncesi ortaya atılmıştır.

Hadis kaynaklarında en çok hadis rivayet eden sahabe, Hz. Ebu Hüreyre (ra)'dır. Ebu Hureyre (ra), 5374 hadis rivayet etmiştir. Ebu Hüreyrenin münafk olduğunu iddia etmek, ancak akıldan istifa etmekle olabilir. 

Diğer en çok (iki bin küsür) hadis rivayet eden sahabeler, Hz. Aişe, Hz. Enes bin Malik, Hz. Abdullah bin Ömer (r.anhum) olmuştur. Onların da münafık olamayacağı, sütün renginin beyaz olduğu kadar kesindir.

Diğer sahabeler, aşırı derecede fazla hadis rivayet etmemiştir. Sahabeler ve rivayet ettikleri hadis sayıları için İbni Hazmın Cevami’us Sire eserine bakılabilir.

İnsafla okunduğu takdirde, çok hadis rivayet eden sahabelerin sayısının aşırı derecede fazla olmadığı ve çok hadis rivayet eden sahabelerin de münafık olmasını düşünemeyeceğimiz kimseler olduğu ortaya çıkar ki, bu da iddia sahiplerini yalanlar, münafıklardan hadis gelmediğine başka bir delil olur.

Aksini iddia edenler, binlerle hadis rivayet eden sahabelerin münafık olduğunu -ki bunu iddia etmek sadece komedi olacaktır- isbat etmek durumundadırlar. Bize: "Siz onların münafık olmadığını isbat edin" derseler, bizim onlarca delillerimiz var. 

Mesela, hakkında ayet inen ve Allah Rasulunun eşi olmuş Hz. Aişe (ra)'nın münafık olamayacağı açıktır.

Beş bin küsür hadis rivayet eden sahabe Hz. Ebu Hüreyre (ra) münafık olamaz. Zira, münafıklar fetihler sırasında kendini gizlemek için müslüman gibi görünme gereği hissederler. Halbuki Ebu Hureyre için böyle bir zorunluluk olmamış, kendi isteği ile Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip Müslüman olmuştur.

Çok hadis rivayet etmesinin nedenlerini öğrenmek için buraya tıklayınız.

Diğer çok hadis rivayet eden sahabelerin münafık olmadığının isbatı için de böyle kuvvetli deliller getirilebilir.

Geri kalan sahabeler ise, daha az hadis rivayet etmiştirler. Yüzlerle tek hadis rivayet eden sahabe olması, onların da münafık olamayacağının delilidir. Zira münafık olsaydılar, çok hadis rivayet etmelilerdi.

Hiçbir Kurani veya diğer delili olmadan, "hadis rivayet eden sahabelerden şunlar münafıklardır" diyen kişiler zanlarına uymuşlardır. 

Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. (Necm, 53/28)

Delil getir, dediğimiz zaman, "Tevbe suresi, 101. ayete göre kimse münafıkları bilemez ki delil de getirelim" diyerek kaçamazlar. Detaylı bilgi için bkz: Cevap: 5; Cevap: 6

İddia 8:
"... Ama tabi, ayetle hadis çelişince, bu arkadaşlar hadisi seçmeyi tercih edeceklerdir..."

Cevap 8:
Bir sahih hadisle ayet arasında, çelişki asla söz konusu olamaz. Ayetlerle "çeliştiğini" düşündüğünüz hadisleri, bize göndermenizi istirham ederiz.

İddia 9:
"Bu Buhari hadisine göre, Allah Rasulünün ashabının bir kısmı dinden de çıkmış. Şimdi diyoruz ki, madem sahabenin tamamının güvenilir olmadığına dair böyle kuvvetli hadisler var, nasıl olur da siz, sahabenin tamamı güvenilirdir, dersiniz? Bu, sizin çok sağlam olduğunu iddia ettiğiniz hadis usulünü çökerten bir husus değil midir?"

Cevap 9:
Ashabın bir kısmı mürted oldular, algısını oluşturan şey, hadisin sadece Buharideki şeklini vermek ve tamamını okummak nedeniyle yaranmaktadır. Hadisin tam metni şöyledir:
Ebû Hureyre anlatıyor; Resulüllah (a.s.m) şöyle buyurdu:   

"Kıyamet gününde ashabımdan bir cemaat yanıma gelmek isteyecek, fakat havuzumdan uzak tutulacaklar. 'Ey Rabbim! Bunlar benim ashabım!' diyeceğim. Şöyle buyuracak: 'Onların senden sonra (dinde) neler icat ettiklerini bilmiyorsun. Onlar gerisin geri dinden döndüler."(Buharî, Rikak,53; Müslim, Fezail, 27)  

Diğer bir rivayete göre, Resulüllah (a.s.m) şöyle buyurdu:  

"Kıyamet gününde havuz başında sizden yanıma gelenleri bekleyeceğim. Ancak bazı kimseler bana gelmekten alıkonulacaktır.” Ben; “Ey Rabbim! Bunlar bendendir, benim ümmetimdendir.” diyeceğim. (o zaman melekler tarafından)  “Onların senden sonra  neler yaptıklarını biliyor musun? Vallahi onlar gerisin geriye (eski küfürlerine) döndüler” denilecektir."(Buharî, Rikak,53; Müslim, Fezail,28).
Bir haşiye çıkalım. Hadisin ravisi Ebu Hureyredir. En çok hadis rivayet eden bu sahabe, şayet münafık olsaydı -ki münafık olamayacağı yukarıda isbat edildi- delil olarak kullandığınız bu hadisi rivayet eder miydi?

Bu hadis, sahabenin bir kısmının mürted olduğunu anlatmamaktadır. Zira, İslam literatüründe imansız ölen hiçbir kişiye sahabe denilmemiştir. Mesela, Ubeydullah bin Caş, Rasulullahın halasının oğlu olmasına ve imanından dolayı hicret etmesine rağmen, ölmeden önce dinden döndüğü için sahabe olarak anılmaz. 

Peki, hadiste neden "ashabım" ifadesi geçmektedir.

Hadislerin bazı rivayetlerinde “dinden dönenler” için “ashabım/ sahabelerim” ifadesi kullanılırken bazı rivayetlerde “ümmetimden olanlar/bazı kimseler/bazı insanlar” ifadesi kullanılmıştır. Bu husus açıkça gösteriyor ki, hadiste söz konusu edilen “sahabeler”den maksat geniş anlamıyla Hz. Peygamber (a.s.m)’in hayatında iman eden bütün insanlardır. Resulullah (asv)’ın vefatından sonra dinden dönenler bu topluluklar arasında bulunanlardır. O dönemdeki dinden dönme hareketinin “İrtidat” hareketi olarak adlandırılması da, söz konusu hadislerde ifade buyurulan kimselerin de bunlar olduğunu göstermektedir. 

Efendimiz (a.s.m)'in bazı rivayetlerde geçtiği üzere, kullandığı “ashabım” ifadesi, bu konuda arkadaşlarını uyarmayı ve dikkatli olmayı hedefleyen bir irşat üslubudur.

Mürted olan birinden de, tabiun'un hadis almayacağı çok açıktır.

Kaynağa ulaşmak ve detaylı bilgi edinmek için lütfen buraya tıklayınız.

İddia 10:
"Normal şartlarda raviler, ilim açısından da araştırılır... Fakat gördüğümüz kadarıyla sahabeler ilim açısından da araştırılmamış. Hiç mi hafızası zayıf sahabe yok? Hiç mi konuları karıştıran sahabe yok?"

Cevap 10:
Bu iddia yanlıştır.

Kendisinin unutkan olduğunu, fakat hadisleri de hafızasında tutmak istediğini Rasulullaha bildiren sahabeler, hadisleri yazma hususunda izin almışlardır. Mesela, Abdullah ibni Amr; Abdullah ibni Abbas (ra) vb. (Hadis yazan sahabeler hakkında, sitemizdeki yazılara bakabilirsiniz).

Hadisleri karıştırmak konusunda sahabiler çok ihtiyatlı davranmışlardır. Hatta, Hz. Ali, Cabir ibni Abdullah gibi sahabelere neden az hadis rivayet ettikleri sorulduğu zaman, "Rasulullaha yalan isnad etmek, bizim için her şeyden daha dehşetlidir" manasında cümleler kullanmışlardır. 

Ayrıca, "Kim bile bile bana yalan isnad ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın" hadisi her zaman önlerinde duran sahabelerin, karıştırma endişesi taşıdıkları hadisleri rivayet etmeleri düşünülebilir mi?

Bütün bunlara rağmen, yine de sahabiler zabt açısından cerh ve ta'dile tabi tutulmuştur. Dolayısıyla sahabenin unutkanlık açısından araştırılmadığını söylemek hatalıdır.

Özetlemek gerekirse,

Sahabe zamanındaki münafıklardan hadis gelmemiştir. Detay için okuyunuz:




SAHABENİN ADİL OLDUĞUNUN BAZI DELİLLERİ:

1. Haşr suresi, 8. ayet isbat eder ki, sahabe adildir.

لِلْفُقَرَاء الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِن دِيارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ

"Bu mallar özellikle, Allah’tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah’ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir."

Ayette geçen "صَّادِقُونَ" kelimesinin anlamı, doğru sözlü, doğru konuşan, demektir. Her ne kadar ayet muhacirlerden bahsetse de, muhacirin, ensarın ve diğer sahabelerin Allah (cc) katında aynı olduğunu (Tevbe, 9/100) biliyoruz. Bu yüzden tüm sahabe adildir, görüşünün yanlış tarafı yoktur.

2. Ümmetin ittifakı isbat eder ki, sahabe adildir.

Bütün İslam alemi (şia hariç) sahabenin adil olduğu konusunda görüş birliği içindedirler.

Peki, ümmetin çoğunluğunun aynı görüşte olması, bir İslami delil midir. Cevabı için Kurana bakalım:

Nisa suresi 115. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: 
“Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar ve müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir!” 

İmam Şafi Hazretleri icmanın (yani İslam âlimlerinin bir mesele hakkındaki ittifaklarının) şeriatta bir delil olduğuna ve hakkında icma olan bir hükme muhalefet etmenin haram olduğuna bu ayet-i kerimeyi delil göstermiştir. İmam Şafi Hazretleri bu ayetin icmaya nasıl delil olduğunu şöyle izah eder:

Bu ayet-i kerimenin beyanıyla “müminlerin yolundan başka bir yola uymak” yasaktır ve haramdır. O hâlde müminlerin yoluna uymak vacip olmalıdır. Müminlerin yoluna da icma denir. Ayrıca Cenab-ı Hakk bu ayet-i kerimesiyle müminleri iki şeyle tehdit etmiştir: 

1- Allah’ın Rasulüne muhalefet etmek, 

2- Müminlerin yolundan başka bir yola uymak. 

Hâlbuki sadece Peygambere muhalefet etmenin böyle bir tehdidi tek başına gerektirdiği kati delillerle sabittir. Dolayısıyla “müminlerin yolundan başka bir yola uymak” tek başına tehdidi gerektirmemiş olsaydı o zaman bu, tehditte herhangi bir tesiri olmayan şeyin bu tehdidi tek başına gerektiren bir şeye lüzumsuz olarak ilave edilmiş olması demek olurdu ki, böyle bir şey caiz değildir ve belagat ilmine zıttır. Hâlbuki Kur’an belagat yani söz söyleme sanatının zirvesindedir. O hâlde hem Peygambere muhalefet etmenin hem de “müminlerin yolundan başka bir yola uymanın” tek başlarına tehdit sebebi olduğu meydana çıkmış olur. Bununla da hakkında ittifak edilmiş bir hükme yani icmaya muhalefet etmenin haram olduğu ve icmaya uymanın vacip olduğu sabit olur. Zira “müminlerin yoluna uymamak” ifadesi “müminlerin yolundan başka bir yola uymak” demek olur ki, müminlerin yolundan başka bir yola uymak haram olunca müminlerin yoluna yani icmaya uymak da vacip olur. Çünkü bu iki zıt tarafın dışına çıkılmaz. (Detay için tıklayınız)

O halde, bütün ümmetin, "sahabenin tümü adildir" görüşünü benimsemesi, sahabenin adaletine başka bir delildir.

Dipnot:
1. Buhârî, Enbiyâ 50. Ayrıca bk. Tirmizî, İlm 13

Eklenti:
Videonun cevaplandığını Gürkan Engine haber verdikten sonra, cevabı şu oldu:

Verdiğiniz uzuuuuuuuuuuuun cevap için teşekkür ederim. Bununla birlikte, cevabınız (özellikle de münafık sahabeler kısmı) sizi "tatmin" ettiyse diyecek bir şey yok. (Diğer kısımlara konuyu dağıtmamak için özellikle girmiyorum).

Sorum şu: Huzeyfe'nin elindeki listedeki kişiler kim? Böyle bir liste var mı? Böyle bir liste varsa, sahabe içinde "münafıklar" var demektir. Hatta, Ömer bile, kendisinin münafık olup olmadığından şüphelendiğine göre, kimin münafık olup olmadığı da BELLİ DEĞİL demektir.

Sizin verdiğiniz, kendi içindeki mantık örgülerine referans veren uzun ve karışık cevabınız bu BASİT soruya makul bir yanıt veremiyor.

Haa... Şayet Allah Rasul'ü Huzeyfe'ye böyle bir liste vermemişse, bu rivayet uydurma ise, bu durumda da hadis kitaplarının içine uydurmalar girebiliyor demektir.

Kısaca, evet bir yanıt vermişsiniz; kabul. Ancak, bir soru hakkında sırf bir şeyler söyledi/yazdınız diye; o soruya yanıt vermiş olmuyorsunuz.

Bizim de cevabımız şu oldu:

Böyle bir listenin olması, sahabenin bir kısmının münafık olduğunu değil, sahabenin içine münafıkların karıştığını bildiriyor. Buna binaen sahabenin bazısı münafıktır demek, sesli harflerin bazıları sessiz harflerdir demek gibi olacaktır. (Sitede belirtmiştik).  

Evvela, Hz. Ömer, "ben de onlardan mıyım" dediyse, bu, onun takvasından ileri gelmiştir. Münafıklık, teşhis konmamışsa, anlaşılmayacak bir hastalık gibi değil ki Hz. Ömer sorma gereği hissetsin. O (haşa) münafık olsaydı, bunu niye sorsun? Eğer münafık olsa idi, bunu bilen tek kişiyi öldürmek istemez miydi?   

İkincisi, ilgili hadisin devamında Hz. Ömer diyor ki, "ben Huzeyfeyi (ra) takip ettim, bundan sonra kimin arkasında namaz kılmadı ise, onun arkasında namaz kılmadım."   

Eğer Hz. Ömer münafık olsaydı, Huzeyfe onun arkasında namaz kılmaz, o da kendisinin münafık olduğunu anlardı. Huzeyfe (ra), Hz. Ömerin arkasında namaz kıldığı halde, Hz. Ömer "ben de onlardan mıyım?" diye soruyorsa, bu, takvadan başka birşeyle izah edilemez.  

"Huzeyfe'nin elindeki listedeki kişiler kim?" sorusu, çok yersizdir. Önemli olan münafıklardan hadis gelmediğidir (ki bunu da yazıda detaylıca isbat etmiştik).  

Buna rağmen yine o listedekilerin kimler olduğu sorularsa, şunu sorarız: "Musa, o zaman kavmine demişti ki..." (Bakara, 2/54)  

Hz. Musanın kavmindeki kişilerin isimleri kimlerdir?  

Evet, bilmiyoruz. Önemli olan, kıssadan hisse götürmektir, Musa (as) kavminin isimleri değildir. Aynı şekilde önemli olan listedeki münafıklardan hadis gelmemesidir, Huzeyfe (ra) listesindeki kişilerin ismi değil.   

Ve bu hadisi tek başına vererek binlerce münafık vardır, yankısı uyandırıyorsunuz. Sizi hadisler konusunda da Maide 13 gibi yapmamaya davet ediyorum.  

Diğer bir rivayet şöyledir: "Ashabım arasında oniki münafık vardır, bunlardan sekizi deve iğne deliğine girinceye kadar Cennete giremeyeceklerdir." 

Sayısı çok az ve belli olunca da, makalede belirttiğimiz şartlar altında münafıkların bilinmemesi ve onlardan hadis gelmesi imkansızdır.  

Şu anlaşılıyor ki, yazımızı dikkatle okumamışsınız. Cevap 6-7'yi yeniden okumanızı istirham ediyoruz.

3 yorum:

  1. Allah razı olsun. Sitenizi yeni buldum. Çok faydalı içerikler paylaşıyorsunuz.

    YanıtlaSil
  2. Unutkanlık evrenseldir gramer ise tarihsel ve etimolojiktir her yaptığınız benzetme doğru sonuca ulaştıracaksa ben de derimki hadislerin yarısına yakını zayıftır ben yarısı zehirli bir çorbayı yarısı sağlıklı diye içmem derim olur biter yaptığınız zorlama teşbih o kadar saçmaki tamam gramer referans alınabilen bir şey buna katılabiliriz peki ya unutkanlık 5 yaşındaki çocuğa gramer nedir dersen sana bön bön bakar ama anahtarın yerini unuttum sen hatırlıyormusun deyince hatırlar ne yani sahabenin unutkanlık özelliği yokmuydu eğer bu hadis ilminde ortaya çıkıyorsa olay gene kur'anda delili olmayan mistik şeylere kayıyor tam bir tutarsızlık abidesi ve art niyetle teşbih kullanma sanatkarlıgı bravo

    YanıtlaSil
  3. Selamunaleyküm,

    İlgili kısımda yazarın hatası vardır. Yazar sahabilerin neden unutkanlık açısından araştırılmadığını anlatmaya çalışmış.

    Fakat sahabiler unutkanlık açısından araştırılmıştır.

    Kısacası, yazar yanlış bir tezi yanlış bir teşbih ile savunmuştur.

    İlgili kısımdaki hatayı düzelttik. Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil