Hz. Musa (as), Azrailin (as) Gözünü Çıkardı mı?

Ebu Hureyre (ra)'dan rivayet edilmiştir. Resul-i Ekrem (asm) ferman etmiş ki:
"Melekül Mevt (yani Azrail) Musa Aleyhisselama ruhunu kabzetmek için gönderilmiş. Hz. Musa'ya geldiği zaman, Ona tokat vurmuş, bir gözü çıkmış. Azrail Aleyhisselam Rabbine dönmüş, demiş ki: "Beni öyle bir kula gönderdin ki, ölümü istemiyor." Cenabı Hak tekrar ona gözünü iade etmiş." (Sahihi Buhari, 2/113 ve 4/191; Sahihi Müslim 4/1843)
Allah Teâlâ ölüm meleğini Musa'ya ruhunu kabzetmek için göndermemiş; ancak ve ancak imtihan ve ibtilâ için göndermiştir. Ni­tekim Allah Teâlâ Halili İbrahim (Aleyhisselâm)'a oğlunu kesme­sini emretmiş, fakat bunun hakikatim kasdetmemiştir. Eğer Musa (Aleyhisselâm) tokat vurduğu vakit onun ruhunu kabzetmek isteseydi, murad ettiği olurdu. Musa (Aleyhisseiâm) şeriatında tokat vurmak mubah­tı. Kendisi yanına giren bir adam görmüş. Onun ölüm meleği olduğunu tanımamıştı.
Bizim Peygamberimiz (asm) de izinsiz bir Müslümamn evine ba­kan kimsenin gözünü çıkarmayı mubah kılmıştır. Hz. Musa (as)'ın ölüm meleğini tanıdığı halde gözünü çıkarması imkânsızdır. Melekler İbrâhim (Aleyhisselâm)'a da gelmiş, o dahi ilk görüşde onları tanıyamamış­tı. Tanımış olsa kendilerine dana eti takdim etmesi muhal olurdu. Çünkü melekler yemek yemezler.

Melek Meryem'e dahi gelmiş, o da melek olduğunu tanıyama­mıştı. Tanısa ondan Allah'a sığınmazdı. Keza iki melek insan kılığında Dâvud (Aleyhisselâm)'in yanına girmiş, onun huzurunda dâvaya dur­muşlardı. O da melek olduklarını tanıyamamıştı. Cebrail (Aleyhisselâm) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek ona imanı, islamı, ihsanı ve kıyameti sormuştu. O da kendisini tanıyamamış, gözden kaybolduktan sonra Cebrâîl olduğunu anlamıştı. (Bk. İbn Balabân, el-İhsân fî Takrîbi Sahîhi İbn Hibbân, hzr. Şuayb el-Arnavut, Beyrut-1991, XIV/115, rakam: 6223)
Şu halde Hz. Musa (as)'ın ölüm meleğini tanıyamaması na­sıl yadırganabilir.

Cehmi'nin Allah melek için -kısas yapmamıştır, sözü ise cehline delildir. İnsanlarla melekler arasında kısas cereyan ettiğini yahut mele­ğin kısas istediğini, fakat kısas yapılmadığını kim haber vermiştir. Bu­nun kasden yapıldığına delil nedir?..»

Gerek İbni Huzeyme, gerekse Hattâbî bu babda bir hayli söz daha etmişlerdir.

Hulâsa; alimler üç şekilde cevap vermişlerdir:

1. Allah Teâlâ'nın Hz. Mûsa (as)'ya bu tokadı vurması için izin ver­miş olması imkânsız değildir. Allah dilediğini yapar ve dilediği şekilde imtihan eder.

2. Bu göz çıkarma meselesi mecazdır. Maksat Hz. Musa (as)'nın me­lekle münazara yaparak hüccetle ona galebe çalmasıdır. Fakat bu kavil zayıf görülmüştür.

3. Musa (Aleyhisselâm) gelenin Allah tarafından gönderilen melek olduğunu bilememiş, kendisine hücum edecek bir insan zannetmiş ve nef­sini müdafaya kalkışmıştır. Bu da kasdı olmaksızın meleğin gözünün çık­masına müncer olmuştur. Ebû Bekr, İbni Huzeyme ile diğer mutekaddiminin cevapları budur. Mâziri ile Kaadî Iyâz da bunu ihtiyar etmişlerdir. Çünkü hadîsde kasıt bulunduğuna bir sara­hat yoktur.

Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler: 

1. Mûsa (Aleyhisselâm) 'in Allah indinde büyük mertebesi vardır. Meleğin gözünü çıkardığı halde kendisini muaheze buyurmaması buna de­lildir.

2. Faziletli yerlere ve sülehanın yakınlarına defnolunmak müstehabdır.

3. Melek,kendi suretinden başka şekillere girebilir.

Not: Konuyla ilgili şu bilgileri de okumanızı tavsiye ederiz.

Hadîsin, Kur'ân gibi bazı müteşabihâtı var; ancak havass onların mânâlarını bulabilir. Şu hadîsin zâhiri dahi, müşkülât-ı hadîsin müteşabihat kısmından olmak ihtimali var.

Melâike, insan gibi bir surete inhisar etmez; müşahhas iken, bir küllî hükmündedir. Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm, kabz-ı ervâha müekkel olan melâikelerin nâzırıdır.

Her ölünün ruhunu Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm mı bizzat kabzediyor? Yoksa aveneleri mi kabzediyorlar?

Bu hususta üç meslek var:

Birinci meslek: Azrâil Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder. Bir iş bir işe mâni olmaz. Çünkü nuranîdir. Nuranî birşey, hadsiz âyineler vasıtasıyla hadsiz yerlerde bizzat bulunabilir ve temessül eder. Nuranînin temessülâtı, o nuranî zâtın hassasına mâliktir; onun aynı sayılır, gayrı değildir. Güneşin âyinelerdeki misalleri güneşin ziya ve hararetini gösterdiği gibi, melâike gibi ruhanîlerin dahi, âlem-i misalin ayrı ayrı âyinelerinde misalleri, onların aynılarıdır, hassalarını gösterirler. Fakat âyinelerin kàbiliyetine göre temessül ediyorlar. Nasıl ki Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, bir vakitte Dıhye suretinde sahabeler içinde göründüğü dakikada, binler yerde başka suretlerde ve Arş-ı Âzam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanatlarıyla secde ediyordu. Her yerde, o yerin kàbiliyetine göre temessülü varmış; bir anda binler yerde bulunuyormuş.

İşte, şu mesleğe göre, kabz-ı ruh vaktinde insanın âyinesine temessül eden melekü'l-mevtin insanî ve cüz'î bir misali, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm gibi bir ulü'l-azm ve celâlli ve hiddetli bir zâtın tokadına maruz olmak ve o misalî melekü'l-mevtin libası hükmündeki suret-i misaliyesindeki gözünü çıkarmak ne muhaldir, ne fevkalâdedir, ne de gayr-ı makuldür.

İkinci meslek odur ki, Hazret-i Cebrâil, Mikâil, Azrâil gibi melâike-i izâm, birer nâzır-ı umumî hükmünde, kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda avâneleri vardır. Ve o muavinler, envâ-ı mahlûkata göre ayrı ayrıdırlar. Sulehânın ervâhını kabzeden başkadır, ehl-i şekavetin ervâhını kabzeden yine başkadır.

Nasıl ki, وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا - وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا âyeti işaret ediyor ki, kabz-ı ervâh eden, taife taifedir.

Bu mesleğe göre, Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm, Hazret-i Azrâil Aleyhisselâma değil, belki Azrâil'in bir avânesinin misalî cesedine, fıtrî celâletine ve hulkî celâdetine ve Cenâb-ı Hakk'ın yanında nazdar olmasına binaen, ona bir tokat aşk etmek gayet makuldür.

Üçüncü meslek: "Bazı melâikeler var ki, kırk bin başı var. Her başında kırk bin dili var (demek seksen bin gözü dahi var). Herbir dilde kırk bin tesbihat var."

Evet, madem melâikeler âlem-i şehadetin envâına göre müekkeldirler, âlem-i ervahta o envâın tesbihatlarını temsil ediyorlar; elbette öyle olmak lâzım gelir. Çünkü, meselâ küre-i arz bir mahlûktur, Cenâb-ı Hakkı tesbih ediyor. Değil kırk bin, belki yüz binler baş hükmünde envâları var. Her nev'in, yüz binler dil hükmünde efradları var, ve hâkezâ... Demek, küre-i arza müekkel meleğin kırk bin, belki yüz binler başı olmalı ve her başında da yüz binler dil olmalı, ve hâkezâ...

İşte bu mesleğe binaen, Hazret-i Azrâil Aleyhisselâmın her ferde müteveccih bir yüzü ve bakar bir gözü vardır. Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâmın Hazret-i Azrâil Aleyhisselâma tokat vurması, -hâşâ- Azrâil Aleyhisselâmın mahiyet-i asliyesine ve şekl-i hakikîsine değil ve bir tahkir değil ve adem-i kabul değil; belki vazife-i risaletin daha devamını ve bekàsını arzu ettiği için, kendi eceline dikkat eden ve hizmetine sed çekmek isteyen bir göze şamar vurmuş ve vurur. (Bediüzzaman, Mektubat, s.350)
KAYNAK: sorularlaislamiyet.com/hz-musaya-gelen-olum-melegine-hz-musanin-tokat-atmasinin-hikmetini-anlatir-misiniz-0

0 Yorum:

Yorum Gönder